29 Eylül’de yeni Sağlık Uygulama Tebliği Resmi Gazete’de yayınlandı. 1 Ekim’de Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu yürürlüğe girdi ve yurttaşlarımız bayram tatilinden sonra eczanelere gittiklerinde hükümetin bayram sürprizlerini yaşamaya başladı.
Gelişmekte olan ekonomik kriz nedeniyle, sağlık ve sosyal güvenlik alanında daha da sürprizler yaşanacaktır. Çünkü, bu uygulamaları reklamlarla sürdürmek giderek daha fazla zorlaşacak, acı gerçeklerle karşı karşıya kalınacaktır.
Çalışma Bakanı Sn. Faruk ÇELİK, iktidarın sağlık ve sosyal güvenlik alanına temel bakış açısını, yaptığı açıklama ile gayet net biçimde ifade etmiştir; “Sağlık alanındaki harcamaları kısmak için Sağlık Uygulama Tebliğini yürürlüğe soktuk” (14 Ekim 2008 tarihli gazeteler)
Sosyal devlet anlayışı yıkılmıştır. Sağlık ve sosyal güvenlik, piyasa ve kar anlayışıyla yönetilmektedir. Böyle olunca, temel amaç, yurttaşların sağlık ve sosyal güvencesinin sağlanması değil, karı esas alan bir piyasa ortamı yaratmak olmaktadır. Bu politikadan esas olarak yarar görenler, ilaç ve tıbbi teknoloji tekelleri, yabancı ortaklı dev hastane zincirleri olmaktadır. Zarar görenler ise, başta hastalar olmak üzere yurttaşlar, hekimler ve sağlık çalışanları, hekimlerin bir araya gelerek oluşturdukları özel sağlık kurumları, belli çevrelerle ortaklığı olmayan özel hastanelerdir.
Kamu sağlık sistemini özelleştirme politikaları uygulamaya koyulmuş, hastaneler kazandıkları para ölçüsünde değerlendirilmeye başlanmış, bütün harcamalar döner sermayeye dayanır hale getirilmiştir. Şimdi ekonomik kriz derinleştikçe hastane hizmetlerinin nasıl sürdürülebileceği tartışılmaya başlanmıştır.
Özel sağlık sektörü teşvik edilmiştir. Bu alanda yatırımlar yapılmıştır. Şimdi özel sağlık sektöründen feryatlar yükselmeye başlamıştır.
Hükümetin sağlıkta dönüşüm projesinin ve günü birlik uygulamalarının, kamu ve özel sağlık sektörünü nasıl bir karmaşaya sürüklemekte olduğu adım adım her gün, daha açık bir şekilde görülmeye başlanmıştır. Her zaman olduğu gibi fatura, esas olarak, yurttaşlarımıza, hastalarımıza çıkmaktadır. Sonra adım adım hekimlere, sağlık çalışanlarına, tahsildar gibi ilaç parası toplatılan eczacılara, hekimlerin kurduğu sağlık kurumlarına çıkacaktır.
Sağlık Uygulama Tebliğinde (SUT) görüldüğü gibi, Sosyal Güvenlik Kurumu sağlık alanındaki bütün fiyatları belirleme yetkisine sahip olmuştu. Bu yetkiyi kullanırken meslek örgütü ve benzeri diğer kurumların ancak görüşünü sormaktadır.
Bunun sonucu ne olmuştur? Ayaktan muayenelerde 2,00 YTL olan katılım payı özel kurumlara başvuranlarda 5 katı (10,00 YTL), hastanelerde ise 2 ila 3 katı arttırılmıştır (4,00-6,00 YTL). Kendisine reçete yazılsın, yazılmasın her hasta bu katılım paylarını ödeyecektir. 10,, YTL’lik ilaç alacak hasta, 10,00 YTL katılım payı ödemektedir. Katılım payı, her yıl, yeniden değerleme oranı kadar arttırılacaktır. Sağlıkta dönüşüm projesinin esas ilkesinin vatandaşın cebine el atmak olduğu gerçeği adım adım toplum tarafından görülmektedir. Eczanelerde reçetesini yırtan ve eczacı arkadaşlarımızla tartışan yurttaşlarımızı her gün izlemekteyiz.
Katılım payı acillerde uygulanmayacaktır. Şimdiden uyarıyoruz. Katılım payı ödemek istemeyenlerin yoğun başvurusu ile ACİLLERDE zor koşullarda sürdürülen HİZMETLER ÇÖKECEKTİR. Başbakan Recep Tayip ERDOĞAN’ın 26.06.2008 tarihli genelgesi, hastaların acil servisten her ne olursa olsun geri çevrilmeyeceğini emretmektedir. Hastanın acil olup olmadığına karar verecek olan hekimlerle hastalar arasında, bir de para ödeme konusu tartışması ve gerilimleri yaşanacaktır. Hekimler olarak, ülke gerçeklerine uymayan bu politikaların faturasını ödemek ve hastalarımızla gerilim yaşamak istemiyoruz.
1 Kasım’da 4 ilde, 1 Ocak 2009’dan itibaren Aile Hekimliği uygulanan bütün illerde, aile hekiminden sevk almayanlar, hastanelere başvurduğunda tedavi masraflarının tümünü cepten ödeyeceklerdir. Örneğin İzmir’de yaklaşık 3500 kişiye bakmakta olan aile hekimleri, sevk zincirinin olmadığı bugün bile bu yükü kaldırabilecek durumda değillerdir. Aile hekimleri sadece poliklinik hizmeti verebilecekler, vermek zorunda oldukları koruyucu sağlık hizmetleri doğal olarak aksayacaktır. Çünkü, sadece aile hekimi olmayı kabul etmedikleri için içte bir ücretle çalıştırılan Toplum Sağlığı Merkezleri hekimleri poliklinik yapamamakta, hastalara reçete yazamamaktadır. Aile hekimlerinden sevk alanların hastane masraflarının ödeneceği belirtilirken, sağlık ocaklarının halen çalıştığı illerde, sağlık ocaklarından sevk alanların tedavi masraflarını kimin ödeyeceği tebliğde belirtilmemiştir.
En önemlisi birinci basamak sağlık hizmetlerinden olan işyeri hekimlerince bakılan işçiler, katılım paylarını hastane fiyatı üzerinden ödeyecektir. Tuzla, Davutpaşa vb. işyerlerinde ölümlerin yaşandığı bir dönemde, işyeri hekimliğinin hiç önemsenmediğini gösteren bir olgudur bu yaklaşım.
Sağlık hizmetlerinin bedellerini belirleme yetkisi de Çalışma, Sağlık, Maliye Bakanlıkları, DTP, Hazine Müsteşarlığı ve SGK’ya verilmiştir. Meslek kuruluşlarının görüş bildirme dışında hiçbir yetkisi olmayacaktır. Neden siyasi iktidar bütün bu fiyat ve uygulamaları kendi tekeline alıp, ne meslek kuruluşlarını ne de diğer kuruluşlartın yetki sahibi olup katkı yapmalarını istemiyor? Çünkü, tıbbi uygulamalardaki kısıtlamaları meslek örgütlerine kabul ettirmesi mümkün olmayacaktır.
Sağlık alanına sadece para yönünden bakma öyle bir noktaya gelmiştir ki, tıbbi yöntemlere anlaşılmaz sınırlamalar getirilmiştir. İKİ AY GEÇMEDEN YENİDEN BT VE MR ÇEKTİRİLEMEZ. Bu yaklaşımda bilim yoktur. İnsani yaklaşım yoktur. Hekim bağımsızlığını tanımamak vardır.
Sağlıkta dönüşüm diyerek sağlık alanı piyasa koşullarına terkedilmiştir. Sağlık harcamaları olağanüstü artmıştır. Özel hastanelere aktarılan kamu kaynağı 14 kat artmıştır. SGK’NIN 2007’DE 20 MİLYAR YTL OLAN SAĞLIK GİDERİ 2008’DE 29 MİLYAR YTL’YE ÇIKACAKTIR. Bu, Sağlıkta Dönüşüm Projesinin ve sağlık politikalarının doğal sonucudur. Şimdi yaratılan karmaşa sonucu, harcamalar gerekçe gösterilip, bütün bir toplumun sağlığı tehlikeye atılıp, tasarruf ve kısıtlamalardan söz edilmektedir. Deneme ve yanılma metodu ile sürdürülen sağlık politikalarını onaylamadığımızı bir kez daha ifade ediyoruz.
SAĞLIK DÖNÜŞÜYOR!
HASTA; MÜŞTERİYE DÖNÜŞÜYOR!
SAĞLIK ALANINDA HEDEF;
ŞİFA VE TEDAVİDEN, PARA VE KARA DÖNÜŞÜYOR!
SAĞLIK HAKKINI YURTTAŞLARININ EN TEMEL HAKKI OLARAK GÖREN SOSYAL DEVLETİMİZİ GERİ
İSTİYORUZ.